9 Haziran 2008 Pazartesi

Libya-Tripoli (Kaos Öncesi) 2007

Giriş-Tarihçe

Libya, 1.759.540 km2` lik yüz ölçümü ile yaklaşık 6 milyon nüfuslu bir ülkedir. Başlıca şehirleri Tripoli (2.2 milyon), Bengazi (750 bin) dir. Ülkede 1 milyona yakın göçmen vardır. Ticaret ve el becerisi isteyen, marangozluk, demir işçiliği, kuyumculuk vb gibi iş kollarında faaliyet gösteren Mısırlılar, göçmen olarak ön sırayı almaktadırlar. Diğer göçmen veren ülkeler; Çad, Niger, Sudan, Fas, Orta ve Kuzeydoğu Afrika ülkeleridir. Bu ülkelerden gelenler vasıfsız işçilerdir.

Kayıtlara göre ülke nüfusunun %97`i Berberi ve Araplardan oluşurken %3`lük bölümü Yunanlılar, Maltalılar, Mısırlılar İtalyanlar, Pakistanlılar, Türkler ( Burada bir kaç Kafkas Çerkez Köyü var. Acaba bunlarda mı Türk sayılıyor? Buraya gelişleri `Büyük Göç-1860` esnasında olduğu için, direkt olarak buraya geldiklerinden Osmanlı soyu olarak, kabul ediliyor olabilirler) oluşturuyor.

Söylendiğine göre; Libya 900-930 bin aileden oluşuyormuş. Petrol bakımından zengin bir ülke. Günlük üretimi 1.700.000 varil. 400.000 varil ülke içinde kullanılıyor. Geri kalan 1.300.000 varil dışarıya satılıyor. Bugünkü ( Mayıs-2008) fiyatlarıyla petrolün varili 120 dolar olduğuna göre, matematiksel bir hesapla, günlük petrol geliri 156 milyon doların üstündedir. Petrol satışından elde edilen gelirden, her aileye yılda 100.000 dolar gibi bir para ikramiye olarak, rahatlıkla verilse, Libya’da fakir kalmaz. Libya halkı, devletten, Kuveyt ve bazı BAE’nin yaptığı gibi, kendilerine maaş verilmesini istiyor. Ancak Başkan Kaddafi, ‘petrol sonrasına hazırlıklı olmalıyız. Petrol parasının tembelliğini bir yana koymalıyız. Siz iş kurun, devletten çok ucuz kredi alın, iş adamı olun.’ demektedir.

Kayıtlı Libya tarihi MÖ 400 yıllarına kadar iner. O zamanlarda burada yerleşik olan Berberilere, Yunanlilar `Lebular`, ülkeye de ` Lebu` demişler. Sonra `Lebu`, Libya haline gelmiş.

Finikeliler uzun süre bu ülkeyi yönettikten sonra, sırasıyla Kartacalılar, Romalılar, Vandallar ve Bizans yönetimine girmiştir. 642 yılında Emeviler Libya`ya gelmişler. daha sonra Abbasiler, Fatimiler, Eyyübiler, Memlüklüler ülkeyi yönetmişlerdir.

1551 yılında Kaptan-ı Derya Turgut Paşa, Trablus`u ( Tripoli. Bizler Tarablusu, Trablusgarp diye adlandırırız. Diğer Trabulus Suriye`dedir.) İspanyol ve Maltalı şövalyelerden alır ve böylece 1911 yılına kadar sürecek olan Osmanlı dönemi başlamış olur.

Libyalı tanınmış yazar Ahmed Mohamed Ashiurakis, ` Libya; Past and Present` adlı kitabında şöyle yazıyor: “ Osmanlı politikası otokrosi düzenindeydi…Maalesef, Osmanlılar bizi sadece, hazinelerine gelir getiren bir emtia gibi gördüler ( Yazarın notu: O zamanlar Libya’da hurma ve çölden başka bir şey yoktu. Petrol gibi doğal zenginlik yok tu ki, Osmanlı sömürmüş olsun.Üstelik, Osmanlı, İtalyanlar gibi Libyalı öldürmedi. Maalesef bu dayanaksız İtalyan uydurmaları, eğitimli olan bütün Libyalıları etkilemiş.) Arap nüfusun kalkınması için hiç bir şey yapmadılar. Aksine daha da geri götürdüler. Bir kaç yol, hastahane, bir kaç okul ve cami dışında bir şey yapmadılar. Kendilerini yerli halktan soyutladılar. Arapların eğitim, ekonomik ve politik arenada yer almalarını asırlarca engellediler... shf 190.”


1911 yılında İtalyanların idaresi altına giren Libya, 1951 yılına kadar bağımsızlığına kavuşamadı. 1951 yılında Libya Krallığı adı altında dünyaca tanındı, 1955 yılında BM üyesi oldu. 1971 yılında, şu andaki Devlet Başkanı, ihtilalin genç yüzbaşısı, Silahlı Kuvvetler Komutanı genç yüzbaşı ve`Genç Subaylar Grubu` lideri Muammer Kaddafi, Kral İdris, Türkiye`de iken ülke yönetimine el koydu.

Tripoli`yi Tanıyalım

Çarşı -Pazar: Türkiye’de herhangi bir süper markette bulunan bütün mallar, burada da bulunmaktadır. Ancak hiç bir şey Türkiye`den ucuz değildir. Hatta birçok mal Türkiye`den daha pahalıdır. Çin ve ikinci kalite İtalyan üretimi olan beyaz eşyalar Türkiye ile aynı fiyattadır.

Sebze ve meyve çeşitleri Türkiye`deki gibi zengin değildir. Fiyatları da bizden pahalıdır.
Örnek vermek gerekirse: 1 kilo sert kabuklu yumurta şeklinde ve büyüklüğündeki domates, ülkemizde 0.5 ykr ile 1 ytl arasında satılırken (2007), burada 2.5 ytl fiyatında satılmaktadır. Ülkemizde kimsenin yüzüne bakmayacağı limonun kilosu 2 ytl dir. Kavun ve karpuzun kilosu 500 ykrs, armut ise 2.5 ytl, beyaz ve siyah üzüm 2 ytl dir. Çekirdeksiz beyaz üzümü iri ve güzeldir. Mısır Mango`su 4 libya dinarından satılmaktadır. Ananas, Türkiye ile aynı fiyattadır. 1 libya dinarı 1 ytl ye eşittir, aynı değerdedir.

Kuruyemiş olarak bizim bildiğimiz çeşitler vardır. Fıstıkların içi çoğu boş, Antepfıstığının kalitesinden ve tadından çok uzaktır. Leblebi, yer fıstıği, badem ( hem kuru hem taze) ve tek tür şişman kabak çekirdekleri vardır. İki tür Kajo vardır. Kilosu 10-12 ytl arasında değişmektedir. Burada bizim bademe benzeyen, ancak çok daha büyük olan `Brezilya Bademi` az yağlı olup, tadı var ile yok arasıdır.

Konfeksiyon ve iç çamaşırı fiyatları marka kalitesine göre değişmekte, Türkiye ile aynı hatta bazı çeşitlerde daha pahalıdır

Tripoli`de Corintha Oteli ve belli başlı birkaç büyük devlet otelinde 35 ytl karşılığında çok zengin bir açık büfe ile öğlen ve akşam yemeklerinizi alabilirsiniz. Balık lokantaları ucuz değildir.

Halk tipi lokantalar ucuzdur. Burada bulunan Türk lokantalarında veya lokal lokantalarda kişi başı 5-6 ytl arasında oldukça dolgun porsiyonlu yemekler ile karın doyurulabilir. Bolca bulunan ufak pizza kafeteryalarında 2 ytl karşılığında leziz 2 parça pizza ve meşrubat ile rahatça karın doyurabilirsiniz. Pastahanelerde bol çeşitli pasta ve kuru pasta bulabilirsiniz. Şekerli kuru pasta türleri zengin olup, tuzlu kuru pasta türü göremezsiniz.

Parfümeride İtalyan ve Fransız parfümleri ön sırada yer almakta, bize oranla oldukça uygun fiyatlardadır. Şampuan, güneş yağı, makyaj malzemeleri vb benzerleri Türkiye`ye göre ucuzdur.

Bilgisayarlar Türkiye ile aynı fiyattadır. Ancak cep telefonlarının yarı fiyatında ucuz ( ancak mesaj ve diğer yazılımlar için Türkçe gerekmektedir) ve diğer elektronik eşyalarda Türkiye`ye oranla daha ucuz olduğu, buradaki Türkler tarafından söylenmektedir. Ancak ülkemizde kredi kartı kullanımı ve taksit kolaylığını da göz önünde bulundurmakta fayda vardır.

Tanınmış bazı çanta markalarının burada ucuz olduğu görülmektedir.

Libya`yı tanıtacak turistik bir broşür bulmak zordur. Devletin bu konuda hiç bir yayını yoktur. Ancak internet ortamında bazı bilgilere kısa olarak ulaşabilirsiniz. Tripoli şehir haritası ve krokisi, kabaca, sokak detayları olmaksızın, daha yeni basımdan çıkmıştır.

Enteresandır: Tripoli` de sokak isimleri ve kapı numaraları yoktur. Mektuplaşmayı merak ederek sordum. Cevap şu idi : ` Büyük şehirlerde okumuş kesim postrestant ve posta kutusu kullanırlardı. Halk ise ad-soyadı ve oturduğu mahallin adını yazar, postaya verirdi. Postacı o mahalleye gider bu insanı tanıyan var mı diye bir kaç kişiye sorduktan sonra, kesin tanıyan birisi çıkar, mektup sahibine böyle ulaşırdı`. ( Bize yabancı değil. Adı-soyadı, köyün adını yazar gönderirsiniz, mektup sahibine ulaşır.)

Telefon için ‘bilinmeyen numaralar -118’ servisi yoktur. Telefon iletişimi büyük bir oranda, cep telefonu aracılığı yapılmaktadır. Caddelerde ender görülen telefon kabinleri atıl vaziyettedir. Telefon iletişimindeki bu açığı, telefon resmiyle kendini adresleyen özel firmalardan yapabilirsiniz. Size verilen ufak bir kağıt parçasına ‘0090’ sonrası telefon numarasını ekleyerek Türkiye’deki herhangi bir operatör ile görüşebilirsiniz.

Şehir içi ulaşım

`Libo` diye isimlenen, siyah beyaz boyalı Deawoo marka taksi fiyatları bize göre çok ucuzdur. Tripoli` de 2 ile 5 ytl arasında değişen fiyatlarla şehrin her tarafına gidilebilir. Ancak yabancı olduğunuz belli olduğundan mesafeye göre ücret, parmak işareti ile rakamı belirleyip ‘dinar’ denilerek belirlenebilir. Birinci taksi yüksek ücret isterse, ikinci taksi mutlaka kabul edecektir. Unutmayın ki: otel önlerinde bulunan taksiler pahalıdırlar.

Trafik kendine özgün aktığından, emniyet kemerleri mutlaka takılmalıdır. Ha şimdi çarptı, ha şimdi çarpacak korkusu, yol boyuca sizinle beraber olacaktır. Bazı arabaların sağlarından sollarından çarpılmış olduklarını yadırgamamak gerekir. Şartlar böyle; Tripoli`de her an 4 gözünüz var gibi, dikkatli araç kullanmak zorundasınız. Polisten kaza raporu almadan aracınızı tamir ettiremezsiniz ( ya birine çarpıp kaçtıysanız). Güzel bir tedbir.

Duyacağınız bol korna sesleri, ` ‘Bip.bip biraz sağa geç.. Bip bip ben buradan döneceğim, dur ve bana yol ver’ gibi spontane gelişen, bir iletişimdir. Gariptir bu sistem kendi içinde gayet iyi işlemektedir. Bana kargaşa gibi gelen bu sistemde, yaptığı ani bir dönüş veya ani bir duruş yüzünden, kazaya ramak kala birbirine bağıranlara rastlamadım. Örneğin, bir Libyalı işlek bir caddede aniden yolun birazda ortasında durup, karşı dükkandaki birisine bir şeyler söyleyip, sohbet edebilir. Arkadan gelen ise bunu normal karşılar, yavaşlar ve sollayarak yoluna devam edebilir.

Yayalar, bilhassa kadın ve çocuklar, trafikte önceliklidirler. Hızla akan bir yolda bile, bir yaya yolu geçerken, hızları ne olursa olsun, bütün arabalar yavaşlar, durur ve ona yol verir. Belki bunda “kan parası” diye adlandırılan, maktul ailesine ödenen yüksek meblağlardaki paranın da etkisi vardır.

Yabancılara ait plakalar, mavi şerit üzerine verilen numaralar ile belli olur. Türklere ait plaka numarası 17 dir.

Libya`da her türlü marka arabayı görebilirsiniz. Otomobiller bize göre yarıdan da az fiyatınadır. Ancak bir kaç belirli marka dışında servis ve yedek parça garantisi yoktur.

Tripoli`de halk otobüsü veya belediye otobüsü gibi toplu taşıma aracı yoktur. Minibüsler toplu taşımanın ana ögeleridir.

Gözlemlediğim kadarıyla Libya insanı, sakin, kendi halinde, yumuşak, saygılı, ağır başlı ve bilhassa Türklere karşı sevgi dolu olarak gözüküyorlar. Burada 400 yılı aşkın Osmanlı dönemindeki tarihi beraberliğimizin, birçok ortak kültürel ve anlayış beraberliğini de var ettiğini söylüyorlar. Yurtdışında eğitimini bitirmiş bir yerbilimci yaptığımız bir sohbette “Bizim Türklerle birçok örf adet, ananede buluştuğumuz ortak noktalar vardır. Hatta müziğimiz ritim ve makam olarak Türk müziği esasına dayanır. Sokaklarda gördüğünüz açık tenli ve renkli gözlü insanların ataları Türk soyudur.” demiştir.

Libya bir huzur ülkesidir. Kavga eden insanlara rastlayamazsınız. Esnaflar, bizdeki gibi, bağırarak, çağırarak satış yapmazlar. Yabancılara hiç bir şekilde, bizde olduğu gibi sakız gibi yapışılıp ‘illaki benden alışveriş yap’ tarzı yoktur. Halk ve mahalle pazarlarında bile sessizlik içinde alış-veriş yapılmaktadır.

Dükkanlar sabah saat 9.30 ile 10 arası açılır, saat 13 veya 14 de kapanır. Saat 17 gibi tekrar açılır ve gece yarısına kadar açık kalırlar.

Akşam gün batımına doğru nerede bir yeşil alan ve park varsa insanlar oraya dolar, çoluk çocuk çimenlerin üzerine yayılıp, gece yarısına kadar akşam serinliğinin tadını çıkarırlar.

Uykunuzun en derin yerinde, saat kaç olursa olsun, mesela gecenin saat üçü de olabilir, dördü de olabilir, müthiş bir kornalar korosuyla yatağınızdan zıplayabilirsiniz. Belki bir düğün vardır, belki de bir kaç genç müziği sonuna kadar açıp korna çala çala en işlek caddeden geçiyor olabilir. Buna polis dahil herkes göz yumar, anlayışla karşılar.

Tripoli’nin ‘piyasa caddesi’ olan, 1 Eylül Caddesi ve yanındaki paralel caddeler, şık mağazaları ile ufak bir Beyoğlu gibidir. Buradaki Türkler, oldukça hareketli ve mağazalarla dolu Girgareş caddesini, İstanbul’un Bağdat caddesine benzetmektedirler. Bu cadde, yabancıların oturduğu, etrafı duvarlarla çevrili, özel güvenlik ile korunan, kapıda içeri girişlerin kontrol altında tutulduğu, her türlü spor kompleksleri ve plajı ile, ayrı bir dünya gibi olan, Regata`ya da gider. Regata`daki konutlar oldukça yıpranmış olup, bitişik düzende yapılmış `kooperatif evlerine` benzemektedirler.

Yakışıklı ve iyi giyimli gençler, nargile ile ‘çay nana- naneli çay’ kahve ve kapiçino içip sohbet ederler. Bazıları ise alkolsüz biraları arabalarının üzerine koyarak, sanki ‘kafayı buluyorlarmış’gibi, saatlerce bira içerler. Yaşlısı olsun, genci olsun ellerinde kapiçino dolu kağıt bardakları ile, saatlerce ne konuşurlar hep merak etmişimdir. Bizde sabahları kahveler, günün ilk çayını içmek üzere nasıl doluyorsa burada da, kafeler içeride, dışarıda, kaldırım kenarında kapiçino içen ve sohbet eden insanlarla doluyor.

1983 yılında, perde arkası hala belli olmayan, hangi örgütlerce planlandığı bulanık olan, Pan-Am uçağının İskoçya üzerinde infilak ederek patlaması Libya`ya mal edilmiş ve ABD`nin baskısı üzerine Libya`ya ambargo uygulanmaya başlamıştır. 25 yıl süren bu ambargo Libya`nın gelişmesini büyük oranda etkilemiştir. Kanımca, bu ambargo olmasaydı Libya bu gün çok daha farklı olurdu. Bu 25 yıllık ambargo, eğitim sisteminde de büyük yaralar açmıştır. Libya pasaportu taşıyan her kişiye terörist gözüyle bakılmıştır. Ülke dışında yüksek eğitim ve doktora yapmak isteyenlere ABD kapılarını kapatmış, Avrupa ülkeleri ise zorluklar çıkarmışlardır. Böylece yüksek eğitimde bir boşluk doğmuştur.

Ambargo etkisi ile, Libya devletinin 10 yıl süre ile İngilizce eğitiminin yasaklaması, İngilizce konuşan insan sayısını azaltmıştır. Bu gün bu açık, yoğunlaşan İngilizce kursları ile kapatılmaya çalışılmaktadır. 60 yaşın üzerindeki Libya`lıların çoğu İngilizce ve İtalyanca konuşabilmektedirler.

Libya kadınını rahatsız etmek, kadının şikayeti üzerine, kanunen 6 ay hapis cezasıyla başlıyor. Bu yüzden Libyali kadınlar çok rahatlar. Erkekler onlardan gözlerini kaçırırken, bazı çapkın hanımlar, rahatça erkeklere bakabiliyorlar.

Bundan altı yıl öncesine kadar sokaklarda pek kadın görülmezmiş. Hele çay bahçesi, kafe ve lokanta gibi yerlerde asla. Ancak şimdi sokaklar, kafeler ve lokantalar kadınlarla dolu. Otomobil kullanan kadın sayısı az değil ( hele o kendine özgü karmaşık trafikte nasıl araba kullanıyorlar, bravo doğrusu).

Bir Libyalı tarafından evine davet edilirseniz, geleneklerine göre, evin hanımını ve kızlarını ortalıkta göremezsiniz. Onlar sizlere gözükmeden, ikramlarını tepsi içinde evin erkeğine verirler, o da gelip ortaya koyar.

Düğünlerde erkekler ayrı, kadınlar ayrı eğlenirler. Yakın bir zaman içinde çıkan bir yasa ile, eskiden geçerli olan 4 kadın ile evlenebilme anlayışı artık yasaklanmıştır. Libyalı erkekler artık, ne yazık ki, sadece 1 kadın ile yetinmek zorundalar.

Diğer bir kaldırılan yasa ise `kırbaç` cezası. Onun yerini para cezası almış.

Camiler bizdeki gibi ayak kokmuyor. Tertemiz. Bunda, sıcak iklimin getirdiği bir alışkanlıkla insanların çorap giymemesi ve sandalet kullandıkları içindir sanıyorum. Zaman zaman dev klimalardan koku dahi veriliyor. Ezan sesleri rahatsız edici değil. Bilhassa sabah ezanı, çok alçak sesle ve hızlıca okunuyor.

Sokaklarda kedi ve köpek çok nadir görülmektedir.

Devlet ile işiniz varsa: ‘Burada her şey mümkündür ama ayni zamanda hiçbir şey de mümkün değildir.’

Yabancıları üzen, Libya`dan çok zor vize alınması veya hiç alınmamasıdır. Bunun sebebi şudur: Libya`da kendi içinde bir huzur ve barış vardır. Kuzey Afrika ülkeleri ve komşuları arasında en huzurlu ülke Libya`dır. Bir taraftan terörist devlet Sam Amca’nın varlığı ve girdiği her ülkede demokrasi ve insan hakları maskesi ile o ülkeyi karıştıran, turuncu devrimler (!) yaratan Soros kuruluşları, sahte insan hakları, demokrasi havarisi batılı örgütler, diğer yandan El-Kaide, Taliban, Müslüman Kardeşler gibi silahlı eylemcilerin ülke içine sızmalarını önlemek için, Libya hükümeti bu konuda ince eleyip sık dokumakta, ülkeye girecek her yabancıyı dikkatlice incelemektedirler. Eh bu konuda pek de haksız sayılmazlar.

Seker ve Kurban bayramları dışında milli bayramlar şöyledir:
18 Mart; İngiliz askeri üslerinin kapatılması ve ülkeden kovulmaları,
11 Haziran; Amerikan üslerinin kapatılması ve ülkeden kovulmaları,
23 Temmuz; Mısır Halk Devrimi,
1 Eylül; Libya Halk Devrimi,
7 Ekim; İtalyan Faşist Yönetiminin ülkeden geri çekilmesi.

Lafın kısası: Libya hiç de anlatıldığı gibi `öcü` ve sıkıntılı bir ülke değildir.

Libya`ya hoş geldiniz.
30.Temmuz.2007
Tripoli, El- Kebir Otel, Oda No: 948 Saat: Yazı bittiğinde 06.10
Yeniden gözden geçirme: 4.8.2007