15 Nisan 2009 Çarşamba

Kemal ÖZYİĞİT- Sevgili Geredem-Memleketim-Anılar


Ana toprağım ve doğduğum toprak olan Gerede' nin tarihi ve kaybolmaya yüz tutan örf-adet-anane ile ilgili bir çalışma yapmaya, bunları insanlar ile paylaşmaya ve böylece Gerede ile ilgili tarihi bir toplama arşiv oluşturmaya karar verdiğimde, ilk iş olarak Gerkav'ın (http://www.gerede.net/) , (http://gerkav.org ) elimde bulunan ve yılda bir kere çıkan dergilerinden ilk 4 sayısını tekrar okumaya başladım. Gerkav'a telefon ederek ellerinde 13 sayılık bir dergi birikimi olduğunu öğrendim. Gerkav'a gittim bende olmayan sayıları aldım. Bana bir de tanıdığım, TPAO'dan iş arkadaşım-büyüğüm çok değerli bir insan olan M.Kemal Özyiğiti'n " Geredem'den Esintiler-Anılar " adlı kitabını verdiler. Bu benim için büyük bir süpriz oldu. Bu kitap ile Gerkav'ın dergilerini okuyunca Gerkav'ın, Gerede'nin geçmişi-insanları-olayları ile ilgili ne derece büyük bir hizmet verdiğini anlamış bulundum. Bir de M.Kemal Özyiğit'in anıları beni öyle mutlu etti ki; eğer böyle bir kitap olmasaydı ben de bu konuda uğraş verecektim. Ne kadar uğraş veririrsem vereyim, anı sahibi Kemal bey kadar dolgun ve güzel anlatımlı- hele Geredece olan konuşmalar başlı başına bir hazine- olamazdı.
Benim ilaveden yapacak bir şeyim yoktu. Elimdeki bilgi-belge ve fotoğraf hazinelerini toparlamak, bir araya getirmek ve en önemlisi bunları mümkün olduğu kadar fazla ve yaygın bir şekilde, önce Geredeliler daha sonra ülke kamuoyu ilgisi ve dikkatine sunabilmekti. İşte şimdi bunu yapmaya çalışıyorum.
Eğer bu satırları okuyan olursa, bu konuda elinde fotoğraf, yazı, belge ve anı olan Gerede'lilerden, ellerindekilerinin birer kopyasını bana göndermelerini rica ediyorum halitedipozcan@gmail.com http://www.halitedipozcan.com/ halitedipozcan.blogspot . Elinizdeki belge-fotoğraf ve anılar artık ULUSAL ve ANONİM değerlerdir. Böylece elinizdekiler özel'den çıkıp birer anonim değer haline dönüşeceklerdir.
Bu satırlarda Gerkav'ın bu dergilerini çıkaran eski-yeni yöneticilerine ve merhum M.Kemal Özyiğit'e şükranlarımı bildirmeyi bir borç bilirim.
"Anılar" ı buraya taşımama izin veren merhum M.Kemal Özyiğit'in kızı Prof.Dr. Meltem Yağmur'a da teşekkür ederim.

ANILARIM-Kemal Özyiğit
“ 1941 Yılında ,ben sekiz yaşındayken, babam Başöğretmen olarak görev yaparken, ölümünü takiben, Mengen Pazarköy’den Gerede’ye taşındık 1950 yılına kadar, (iki senelik Ankara’da enstitü öğrenimi hariç) Gerede’de yaşadım. Çocokluğumdan gençliğime geçiş devrelerinde, ilkokul ve ortaokulu okuma sırasında, yaşatımızı kısaca şöyle anlatayım.
İkinci Dünya Savaşı yılları… Kıtlık elle tutulur hale gelmiş.Memlekette herkes sıkı bir yaşam savaşı veriyor. Bizim evde radyo yok Radyo ekseriya memurların ve zenginlerin evlerinde bulunuyor. Televizyon henüz icat edilmemiş bile.
Elbiselerimiz, eskiyinceye kadar giyiliyor. Dizlere ve kıça isabet eden kısımlar yamalanıyor. Delikanlılık sırasında, ceket ve pantolanların kumaş içleri güneşten solmadığından,terziler tarafından tornistan tabir edilen işleve tabi tutuluyor, yani içi dışına çıkarılıyor. Kumaşın solmamış bölümleri dış tarafa geliyor amma, ceketin mendil cebi, sol taraftan sağ tarafa geçiyor. İlikleme olayı kadınların usulü gibi ilik sağda, düğme solda. Pantolonlarda ilikleme ters tarafa geçiyor.
İlk defa kahveye çıkışımız, ilk defa yüzümüze ustura vurulması, ilk tavla ve domino oyunlarını öğrenmemiz. Kahvede yakalanıp annem tarafından zılgıtlanmam hep bu zamanlara rastlar.
Yemek yer sofralarında yenir, herkes tek kaptan yemeğini kaşıklardı. Çatal, biraz daha kibar insanlara özgü diye algılanırdı.Yemekten önce herkes elini mutlaka sıkıca yıkardı. Ekmek, evde yapılır, bahçedeki fırınlarda pişirilirdi. Bir fırın ekmek bizim evde,15-20 gün dayanırdı.“Ev ekmeği” denilen bu ekmek, esmer renkli ve biraz sertçe olurdu. Çarşı Fırınından alınan beyaz ve yumuşak ekmeğe “pazar ekmeği” adı verilirdi. Yeni fırından çıkmış çarşı ekmeğinin içine tereyağ konulup, peynirle katık edilmesi bir ayrıcalıktı.
Pazar günü sabahları “pide” yaptırılırdı. Gerede’ye özgü olan bu pide bilinenlerin dışında, katıkları kapalı ve cok ince hamurlu olurdu. Yoğurtlu, peynirli, kıymalı, soğanlı, peynirli-kıymalı karışık çeşitleri vardı. Sabah namazından sonra, özel pideci fırınlarında yaptırılırdı. Zamanımızın en mahir fırınları olarak Mitlerin fırını, Hacı Bis’in fırını ve Ahmedeli’nin fırını vardı.
Namaz surelerini, okulların tatil olduğu zamanlarda, mahalledeki bilgili teyzelerden öğrenirdik. Bana öğreticilik yapan Havva anne ve Zahide abla’yı burada rahmetle anıyorum.
Bu devrelerde, memleketin renkli sayılabilecek sivri kişleri vardı. Çoğu, Rahmet-i Rahmana kavuşmuşlardır. Kendilerini rahmetle anıyorum. Hafızamda kalan hikayelerini anlatmaya çalışacağım. Bana çok ilginç görünen bu hikayelerin kaybolmasına gönlüm razı gelmedi. Nasıl ki 1850’li yıllardan günümüze ışık tutan bir anı ve görüntü kalmadıysa, bizim kuşağın yaşayanlarının geçip gitmesi halinde de bunlar kaybolup gidecek. Şunu özellikle belirtmek isterim ki, olaylarda adı geçen kişileri katiyyen aşağılamaya çalışmadım. Kendilerinin sağlığında da, bu olaylar yüzlerine karşı söylenmiştir. Buradaki olayları okuyanlardan çok kişi, benim gibi hatırlıyacaklardır. Şayet istemeden, aleyhlerinde bir ifade zuhur etmişse, hem kendilerinden,hem de varsa yakınlarından peşinen özür dilerim.”